Rahmaninov | Müzikal Özgürlük Peşinde Bir Ömür

Müzik tarihinin en büyük ellere sahip piyanisti: Sergey Rahmaninov.

Onun müzikal yetenekleri tartışmaya açık değildi, evet ama alışılmışının dışında büyük olan elleri kendisine çok avantaj sağlıyordu.1 3’lü aralıklar kullanarak yazdığı eserleri çalmak, kimileri için zor kimileri için ise imkansızdır. Rahmaninov, bu yönüyle pek çok piyanistin kabusu.Ama bestecinin kendi yaşantısında kendine özgü korkuları hatta bir dönem geçirdiği ağır bir bunalımı olmuştu. İlk senfonisi eleştiri yağmuruna tutulunca, neredeyse müziği bırakma noktasına gelecek ancak bir psikiyatrist yardımı ile beste çalışmalarına dönecekti. Bu bunalımın yanı sıra, bir efsaneye göre Rahmaninov; bir gün kendini korkudan dehşete düşüren bir kabuslu uyandı. Canlı canlı gömülmek onun en büyük korkusuydu ve rüyasında bir tabuta uzaktan bakıyordu. Yanına gidip tabutu açtığında içinde kendi bedenini gördü. İşte bu rüyadan etkilenerek yazdığı do diyez minör prelüdü, piyano edebiyatının en önemli eserlerinden biri oldu. 20. yüzyıl bestecileri arasında hem insanların beğenisini kazanmış hem de üzerinde en çok çalışılan eserlere imza atmış bu bestecinin hayatına bir de yakından bakalım…

Rahmaninov’un yeteneğini ilk kez tanınmış bir konser piyanisti ve orkestra şefi olan, kuzeni Alexander Siloti keşfetti. O dönemde katı eğitim sistemi ile tanınmış, Nikolai Zverev adında bir piyanist vardı. Kuzeni, Rahmaninov’a ondan ders almasını önerdi. Nikolai Zverev, öğrencilere uyguladığı yoğun çalışma programı ve zoraki metotları ile tanınır. Bazılarının iddialarına göre, bu eğitim sisteminin içerisinde psikolojik şiddetin yanı sıra fiziksel şiddetler de vardı. O dönemde, eti senin kemiği benim anlayışı çok problem yaratmayacağı için, öğrencilere yaptığı eleştirilerin ya da uyguladığı programların yıkıcı etkileri olduğu söylenebilir. Fakat 20. yüzyılın en büyük piyanistlerinden birinin yetişmesi, İşte bu katı disiplinler içerisinde oldu. 19 yaşında konservatuvardan mezun oldu ve mezuniyet çalışması olarak bestelediği tek perdelik Aleko operası, altın madalya kazandı. Bu operayı, Aleksandr Puşkin’in Çingeneler şiirinden esinlenerek yazmıştı. Hem besteci hem de konser piyanisti olarak ünü ve popülerliği iki bestesiyle başladı.1892’de ilk kez halka açık olarak icra edilen do diyez minör prelüdü, Rahmaninov’un ömrü boyunca peşini bırakmayacak ve dinleyicilerden en çok talep edilen parçası olacaktı. Bu eser, günümüzde de piyano edebiyatının en önemli eserleri arasındadır.

Rahmaninov’u bunalıma sürükleyecek olan Re minör 1. senfoninin seslendirilişi, 1897’de yapıldı. Fakat bir felaketle sonuçlandı. Eserin icrası, büyük ihtimalle alkolün tesirindeki orkestra şefi yüzünden baltalanmıştı. Bu konuda eleştirmenlerin pek de iyimser olduğu söylenemez. Bu performans o kadar ağır eleştirilere maruz kaldı ki neredeyse Rahmaninov’un besteciliği bırakmasına sebep olacaktı. Kimilerine göre Rus – Gayri Rus unsurları bir arada içermesi, kimilerine göre ise performans düşüklüğü; sanatçıyı eleştirmenlerin odağına düşürmüştü. Rahmaninov, erken yaşta eleştirmenlerin hışımına uğramasının yanı sıra, bu dönemde bir de mutsuz aşk ilişkisi yüzünden, içine düştüğü psikolojik durumdan kendini kurtaramıyordu. Özgüvenini kaybetmişti. Müzik çalışamıyordu. Kendisinin sözleriyle: “İnme geçirmiş, başının ve ellerinin işlevini kaybetmiş bir adam” gibi hissediyordu. Bir başka zaman söylediği “Müzik bestelemek benim için nefes almak veya yemek yemek kadar hayatidir. Bu hayatımın temel işlevlerinden biridir.” sözü, onun bu süreçte neler yaşadığını anlamamız için yardımcı olabilir.

Sanatçı, bu süreci Moskova’da opera şefliği yaparak geçirdi ve beste çalışmalarına odaklanamadı. Onu, bu karanlık dehlizden Nikolai Dahl adında bir psikiyatrist kurtardı. Hipnoz seanslarıyla kendine olan güvenini tekrar kazanan besteci, 27 Ekim 1901’de Moskova’da ilk seslendirilişi yapılan Do minör 2. Piyano Konçertosu’nu, psikiyatristi Dahl’a ithaf etti. Rahmaninov, 1905 Rus Devrimi sırasında, Bolşoy Tiyatrosu’nda orkestra şefiydi. Devrime politik olarak dahil olan biri değildi. Fakat Kasım 1906’da ailesiyle birlikte Dresden’a taşındı. Rahmaninov’un bu kararı almasının sebebi, rejimin Rusya’da hayatı zorlaştırması ve müzikal özgürlüklere ciddi kısıtlamalar getirmesiydi. Besteciyse, geçirdiği bunalım devrinden sonra, kendini tekrar kötü hissedeceği bir duruma sokmak istemiyordu. Rahmaninov, Amerika Birleşik devletlerindeki ilk turnesi için re minör 3. piyano konçertosunu besteledi ve 28 Kasım 1909’da New York’ta gerçekleştirdiği performansı çok beğenildi. Turne sırasında, Boston Senfonisi’nin daimi şefi olması yönünde bir teklif aldı ancak teklifi reddederek Şubat 1910’da Rusya’ya geri döndü.

Rahmaninov, 1917 Rus Devrimi’ne kadar zaman zaman konser turneleri için yurt dışında bulunsa da Rusya’da ikamet ediyordu. Ancak devrimden sonra zamanını İsviçre ve Amerika Birleşik Devletleri arasında geçirdi. Yine vurgulamak lazım ki, burada sanatçının aradığı şey besbelli ki müzikal özgürlük. Fakat bu uzak diyarlarda yaşamak onun için zordu. 25 yıl boyunca zamanının çoğunu İngilizce konuşulan bir ülkede geçirmesine rağmen, hiçbir zaman ülkenin diline hakim olamadı veya olmak istemedi. Ailesi ve küçük bir arkadaş çevresiyle oldukça izole bir hayat sürdü. Yanlarında Rus hizmetkarlar çalıştırarak ellerinden geldiğince geleneklerini sürdürmeye çalıştılar. Yaşadığı evi Rusya’daki evine benzetmek için büyük çaba harcadı. Rusya’yı ve Rus halkını, kendi deyimiyle müziğinin ses tahtasını özlüyordu. Bu uzaklaşma, eskiden üretken olan yaratıcılığı üzerinde yıkıcı bir etki yarattı. Çok az özgün eser üretti ama önceki eserlerinden bazılarını yeniden yazdı. Bu dönemde dikkate değer iki eseri, La minör 3. Senfoni ve Paganini’nin Bir Teması Üzerine Rapsodi’dir.

Bu arada 1930’larda Rahmaninov, New York Times gazetesine gönderdiği açık mektupta, Joseph Stalin ve Sovyet Rusya’yı getirdikleri kısıtlama ve zorlamalar yüzünden eleştirmişti. Rahmaninov’un politik ve kültürel durum hakkındaki endişelerini dile getirdiği bu mektubu, çalışmalarının kısa bir süreliğine de olsa Rusya’da resmen yasaklanmasına sebep oldu. Rahmaninov, Amerika’daki uzun ikametinin ardından, 1838’de Kaliforniya’dan bir ev almış ve 1943’te resmi olarak Amerikan vatandaşlığına kabul edilmiştir. Ancak Rusya’ya olan derin bağlılığı ve özlemi onu asla terk etmemiş, hayatı boyunca Rus kültürü ve manevi mirasına çok değer vermiştir. Geçirdiği bunalımlar, karşılaştığı zorluklar ve kendi kendine uyguladığı sürgün; onun müzik üretimini zaman zaman yavaşlatsa da onun büyük başarısını engelleyemedi. O, eserlerindeki duygusal derinlik ve teknik ustalık ile tanınır ve dünya çapında bugün de geniş bir hayran kitlesine sahiptir. Yapıtlarında hem Rus hem de Amerika etkilerinin olması, onun müzikal özgürlük peşinde geçirdiği yıllarının bir yansıması olmalı.

Bir sonraki videoda görüşmek üzere!

Sevgiler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir