Bach Neden Büyüktür?

Bach; ölüm döşeğindeyken, kendisi için ağlayan çocuklarına şöyle dedi:

“Gözyaşlarınızı silin. Çünkü ben… Müziğin geldiği yere gidiyorum!”

O güne dek, Bach ailesinin 60 üyesi arasında, müzik dışında bir hayat seçen yalnızca birkaç kişi olmuştu.Bach’ın bu mirası güçlü bir şekilde sürdürdüğü gibi, ondan sonra gelen nesiller de bu sanatı devam ettireceklerdi. Peki bu kadar Bach arasında, Johann Sebastian’ı büyük yapan şey neydi?Schumann’dan Mendelssohn’a, Brahms’dan Liszt’e kadar; büyük bestecilerin hepsi, neden bu adamın eserleri üzerinde deli gibi çalıştı? Bugün; yüzyıllar önce müziğin tahtına oturmuş ve oradan inmeye de hiç niyeti olmayan, Alman besteci Johann Sebastian Bach’ı ve onun neden “büyük” olduğunu konuşacağız.

DÖNEM VE ŞEHİRLER

Bach hakkında ilk önce şunu söylemek gerekir ki, onun yaşamış olduğu dönem çok kritik. 1685’te doğup 1750’de bu dünyadan göçüyor. Ölümünden sadece 6 yıl sonra ise Mozart dünyaya geliyor. Yani Bach’ın hayatı, tam olarak; aydınlanma fikrinin yeşerip yayılmaya başladığı bir döneme denk geliyor.Barok Dönem’i kapatıp klasisizme giriş yapacağımız döneme…Bu yönden bakıldığında, onun hakkında yapılmış en iyi tanımlamalardan bir tanesi; besteci ve aynı zamanda müzik eleştirmeni olan İlhan Mimaroğlu’na ait.

“Yüzlerinden biri geçmişe, öbürü ise geleceğe dönük bir ayna.”

Ne yaptı da ismini bu kadar çok duyuyoruz? sorusundan sonra, insanlar; genellikle, onun bir şeylere öncü olmuş olmasını, bir devrim yapmış olmasını bekliyor, ama; kendisi, kesinlikle bir öncü değil. Çocukları bile, onun yolundan ayrılıp farklı şeyler deniyorlar. Ama onun yaptıklarını, yaşadığı dönemi göz önünde bulundurarak değerlendirmek lazım. O; büyük çabalar ile yüzyıllar boyunca oluşturulmuş müzik faaliyetinin en tepesinde, kendisine kadar oluşturulmuş bütün bir literatürü toplayıp yeniliğe kapı açması, yeniliği mümkün kılması ile; müzik tarihinde önemli bir yerde duruyor. O döneme değin ortaya konmuş; tarz, form ve gelenekleri bir araya getirerek ve bütün hepsinde eserler vererek; onları sentezleyerek ve hatta geliştirerek, bir sonraki nesile aktarıyor. Peki bunu nasıl yaptı? Böyle bir şeyi mümkün kılan şey neydi? Buna cevap olarak şu söylenebilir: Bach; ömrü hayatında, pek çok farklı şehirde yaşayarak pek çok farklı tarza maruz kaldı.

  • Arnstadt’da 4 yıl,
  • Mühlhausen’de 1 yıl,
  • Weimar’da 9 yıl,
  • Cöthen’de 5 yıl,
  • Leipzig’de 27 yıl,

orgcu, baş kemancı ve müzik yönetmeni olarak birtakım işlerde görev aldı. Onun farklı zamanlarda farklı yerlerde bulunması, değişik geleneklerden insanlar ile ilişki kurmasını sağlamıştı. Bu dönemlerde çalıştığı farklı eserler; Alman, Fransız ve İtalyan geleneklerini iyice kavramasında ve bunların hepsine yakınlık göstermesinde önemli bir rol oynadı.

Tabii ki, bunu bu şekilde açıklamaya çalışmak; durumu netliğe kavuşturuyor gibi görünse de, iş; o kadar basit değil.T oplam 47 ciltlik, 1080 eserden bahsediyoruz. Ve bu eserlerde, o çağdaki bütün formlar mevcut. Eserlerindeki bu sentez ve gelişimi, her ne kadar; “Farklı tarzlar ile kurduğu diyalog ateşledi.” desek de, onun yaratıcı zekasını ve sanatsal ayrıcalığını göz ardı etmek; büyük bir hata olur.

ONUN MÜZİK TUTKUSUNA DAİR İKİ HİKAYE

Onun müziğe olan yoğun ilgisinin büyüklüğünü anlatmak için, genelde iki örnek verilir. Bunlardan birincisi, şu: Bach, 10 yaşında annesiz ve babasız kalınca; abisi Johann Christoph onun bakımını üstleniyor ve beraber yaşamaya başlıyorlar.Ve bu süreçte, Bach; abisinde, o dönemin büyük org sanatçısı Buxtehude’nin bir kitabını görüyor. Bach, bu sanatçının ününü bildiğinden dolayı; kitabı çalışmak istiyor, fakat; abi terörü, buna engel oluyor. Tabii ki, engel nedir bilmeyen Bach; bir şekilde kilit altındaki kitabı bulup onu gizlice kopya etse de, sonunda; abisine yakalanıp bu kopya kitap kitaptan da mahrum kalıyor. İkinci hikayesi: Eserlerini incelemek istediği bu sanatçıyı, biraz daha ileri yaşlarında, canlı dinlemek istiyor. Bunun için, 1705 de; çalıştığı kiliseden izin alıp, 300 kilometre yol yürüyerek Lübeck’e gidiyor. Ziyareti iyi geçmiş olacak ki; iznini kendi keyfine göre uzatıyor, Fakat bu durum; döndüğünde, kilisenin işine son vermesiyle sonuçlanıyor.

İYİ DÜZENLENMİŞ KLAVYE DERLEMESİ

Şu bir gerçek ki, o; çok iyi bir enstrümanistti. “Orgcuların Prensi” olarak tanınıyordu. Bestecilik yönü ise zaten tartışılmazdı. Ama o, bunların haricinde; bir de org onarımı konusunda ustalaşmıştı. Onun en büyük eserlerinden biri olan “İyi Düzenlenmiş Klavye Derlemesi”, onun bu yönünün bir sonucu olmalı. Çünkü, Bach’tan önce; akort konusu, bir sisteme bağlı değildi. Bir ton üzerinden çaldığınız eseri; başka bir tona çekmek, bir ses aşağı ya da yukarı hareket ettirmek, sorun teşkil ediyordu. Bach’tan önce, bu problemi çözmek isteyen birtakım çalışmalar olsa da, Bach; bunu, klavye için, bütün 12 majör ve minör tonlarını gösteren; 48 prelüd ve füg ile yaptı. Bach; bu çalışma ile, tonlar arası geçiş sağlayan bir sistem ortaya koymuş ve bu sistem; kendisinden sonra, 200 yıl boyunca, değişik biçimlerde kullanılmıştı.

Fakat, Bach’ın “iyi düzenlenmiş”ten kastının ne olduğu, tam olarak bilinmiyor. Bir oktavı birbiriyle tamamıyla eşit 12 parçaya mı böldüğü; yoksa birbiriyle tam olarak eşit olmayan, iyi düzenlenmiş bir sistemden mi bahsettiği; tam olarak belli değil. Sadece, onu dinleyenlerin sözlerine bakılarak; tonlar arasında hiç fark ettirmeden geçişler yaptığı; yani amacına ulaştığı konusunda, hiç şüphe yok.

Ek olarak, bu eserin yanı sıra; org üreticisi olan Silbermann’ın ürettiği orgları denediği ve yine bu yapımcının ürettiği ilk piyanoları incelediği biliniyor.Y ani, onarım dışında; enstrüman üretimine de katkısı olmuş gibi görünüyor.

SEMBOLİZM

Bir diğer husus ise sanatçının eserlerinde kullandığı sembolizm. Bach’ın eserlerinde; ölçü sayılarının, nota uzunluklarının ve cümle unsurlarının sayılar ile ilişkili olduğu çok açık. Eserlerini belli bir matematiğe göre yazdığı için; sanki, cümleler kendiliğinden açılıyor ve otomatik olarak gelişiyormuş gibi bir hisse sahip. Tabii ki, şunu da söylemek lazım: O, her ne kadar beste çalışmalarında sembolizmi kullanıp belki kendi özel formüllerini uygulasa da, bu eserlerin, sadece belli bir formüle göre düzenlenebilecek kadar basit eserler olmadığı da çok açık. Onlar, Bach’ın eşsiz kompozisyon yeteneğinin birer ürünleri. Sadece bu sembolizme o kadar çok rast geliyorsunuz ki; sanki, her şeyden bir anlam çıkartabilirmişsiniz gibi duruyor. Ayrıca, bazı armoni ve tonları; belirli duyguları sembolize etmek için kullanmış.Mesela; sözlü eserlerde, ölümden bahsederken, melodi hattında yukarı doğru bir cümle yazarken; hüzün ve keder için, aşağıya doğru pesleşen melodileri tercih etmiş.

SON SÖZLER

Sonuç olarak, Bach; “büyük” ünvanını, şüpheye mahal vermeyecek bir biçimde hakediyor. Belki size ilginç gelebilir, ama o; bütün bunları, daimi geçim sıkıntıları içerisinde yaptı. Hiçbir zaman, orta sayılabilecek bir gelire bile sahip olamadı. Onun zamanında bestecilik, müzisyenlik; bir uşak ile eş değerde bir meslekti. Bu yüzden, işinde yaşadığı çoğu sıkıntı; çok büyük ihtimalle, saygı meselesi yüzündendi. Çünkü, yaşadığı şartlar; onu, hakkını aramaya zorluyordu.

İyi bir müzisyen olmasının yanında, iyi bir baba ve iyi bir eş olduğu da söylenir. Modern Çağ’a göre biraz absürt kaçsa da, onun 20 çocuğu vardı ve bunlardan sadece 10’u olgunluk çağına ulaşabildi. Aynı zamanda, iyi bir öğretmendi de. Mühlhausen günlerinden itibaren, hiç öğrencisiz kalmamıştı. Dediğim gibi, onun yaşadığı çağ; müzisyenler için hiç kolay bir çağ değildi. Çalıştığı yerlerde, işverenleri tarafından müzik dışı görevler almaya zorlanırken; Bir de, her hafta bir beste yapması isteniyordu Ve bütün bunları, sadece ufak bir maaş için yaptı. Wagner’i hatırlayın:

“Ustan Bach gibi, sefil bir orgcu maaşı ile yaşayamam.” diyordu.

Her ne kadar itici gibi gözükse de, Bach’ın içinde bulunduğu durumu; net bir şekilde ortaya koyan bir ifade.

Belki yaşadığı zorluklardan ötürü, belki de tanrının sesini duyan hülyalı tavrı sebebiyle, onun; inançlı bir karakteri vardı. Müziğin amacının, tanrıyı memnun etmek olduğunu savunuyordu. “Tanrı Benim Kralımdır” eseri, yayınlanan ilk eseriydi .Büyük inancıyla, müziğe olan aşkıyla, o kadar çok çalışmıştı ki; eserlerin kopyasını çıkarmaktan ve onları analiz etmekten dolayı; görme duyusunu zayıflatmış ve hatta ömrünün sonlarına doğru, tamamen âmâ kalmıştı. Müziği, kimilerine göre demode olsa da; ölümünden 270 yıl sonra, bugün, onun eserleri; müzik öğrencileri ve sanatseverler için, hala vazgeçilmezliğini koruyor.

Peki sizce, Bach’ın müziği; bugün için ne ifade ediyor? Onun müziği, zamanın ötesinde mi? Yoksa, bugüne söyleyecek pek bir şeyi olmayan eski bir melodi mi? Lütfen bilgi ve düşüncelerinizi yorum kısmında benimle paylaşmaktan çekinmeyin.

Bir sonraki videoda görüşmek üzere.

Sevgiler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir