Müzik Tarihi’nin En Büyük Skandalı | Igor Stravinski

Müzik tarihinin en büyük skandallarından biri, Rite of Spring’in İlk gösteriminde gerçekleşti. Tekme ve tokatların havada uçuştuğu gecede; birbirlerini düelloya davet edenler, küfürleşmeler ve hatta bayılanlar vardı ve gecenin sonunda 40 kişi gözaltına alınmıştı. Bunca hengamenin sebebi ise sahnelenen eserin yenilikçi ve sıra dışı şeyler içermesiydi.İnsanların; beklentileri karşılanmadığında, aşırı tepkiler vermesi, sanat dünyasında gayet alışılageldik bir durum. Ama delice eleştirilen bu eserin devrimci yanının anlaşılması, ancak seneler sonra olacaktı, her zamanki gibi… Bizim bugün ele alacağımız konu; yaşanılan skandalın en büyük suçlusu olan, besteci: “Igor Stravinsky” ki bence o, 20. yüzyılın en dikkat çekici bestecilerinden. Peki Stravinsky, insanları müziği ile nasıl kızdırmıştı? Debussy’nin “vahşi genç” olarak tanımladığı bu bestecinin müzik anlayışına, bir göz atalım…

Şunu söylemek gerekir ki Stravinsky; bu olaylı gecenin ardından büyük bir üne kavuşsa da, kendisi; zaten öncesinde yazdığı “Ateş Kuşu” ve “Petruşka” eserleriyle, tanınan bir isimdi. Bu çalışmalardan sonra, bestecinin aklında bir Pagan ritüeli yazma fikri vardı. Skandala sebep olacak “Bahar Ayini”, bu fikirden doğdu ve tamamlanması iki sene sürdü. Stravinsky’nin ilk iki balesi büyük bir ilgi topladığı için, yazdığı bu 3. eserde, dinleyiciler arasında bir beklentiye sebep olmuştu. Herkes bu yeni baleyi merak ediyor ve beklentilerini tabii ki en üstte tutuyordu. Fakat Stravinsky’nin aklındaki, dinleyicinin talebiyle hiç uyuşmayacak bir türdeydi.

Sanatçının bu eserinde göze çarpan ilk farklılık, çoklu ritimler. Eser içerisindeki ritmik yapı, belirli aralıklar ile değişiyor. Sürekli aksayan ve değişen bir ritmi takip etmek, gerçekten çok zordur. Bu sebepten dolayı, gösterimde yer alacak dansçılar; müziğe uyum sağlamakta epeyce zorlanmış. Hatta usta bir dansçı olmasına rağmen, Vaclav Nijinski’nin bile bu eserde zorlandığı ve koreografi oluşturmak için, klasik bale kalıplarının dışına çıktığı biliniyor. Yani seyirci; sadece müzik ile değil, dansta da ters köşe olacaktı. Eğer Rite of Spring’i dinlerseniz, Nijinski’nin ne derece cesaret gösterdiğini anlayabilirsiniz. Çünkü bu çoklu ritimlerin üzerine dans koreografisi oluşturmak ve onu uygulamaya koymak, gerçekten hiç kolay bir iş değildi. Nitekim Stravinsky de; yaşanılan skandaldan sonra, koreografinin müziği yakalamaktan çok uzak düştüğünü itiraf etti.

Bunun haricinde, göze çarpan diğer farklılık ise Rite of Spring’in ton dışı bir eser olmasıydı. O dönemde, atonal uygulamalar daha önce denenmiş olsa da, bu durum henüz alışkanlık kazanmış değildi. Ritim ve dansın içine, bir de armoni yeniliklerinin girmesi; seyirciyi büsbütün yepyeni bir şeyle baş başa bırakacaktı.Bazıları; bu eseri, Stravinsky’nin vatanı olan Rusya’nın halk müziği ile sanat müziğini uzlaştırma çabası olarak da yorumlamıştı. Yaşanılan skandaldan sonra, eleştirmenler; eseri her yönüyle eleştirmiş ve hiçbir şekilde merhamet göstermemişlerdi. İşte Guido Pannain’in, bu eser hakkındaki yorumu:

“Yapıt, Stravinsky’nin yaratılışındaki barbarlığın dışa vuruluşunun bir sonucu. Stravinsky’nin müzik duygusu, bütün ilkellerde olduğu gibi, harekete yani ritme bağlıdır.”

Stravinsky’nin bu günden sonra büyük bir şok geçirdiği ve sarsıldığı çok açık. Çünkü yaşanılan skandal az buz değil. Tam olarak içeride neyin yaşandığı bilinmese de, 40 kişinin gözaltına alındığı söyleniyor. Dolayısıyla; eserlerinde biraz daha çekingen bir tavır alması, bu öncü tavrından biraz geri adım atması, gayet anlaşılabilir bir durum. Stravinski’nin MüziğiOnun müzikal gelişimi, müzikologlar tarafından, genelde üç bölümde incelenir:

  • “1920’ye kadar süren, Rus müziğinden yararlandığı dönem”
  • “1920’den 1950’ye kadar yeni klasikçi dönem”
  • “1950’den 1971’e kadar süren, ton dışı çalıştığı dönem”

Onun bu değişkenlik gösteren tarzı, tutarsızlık olarak algılansa da; yine de, onun 20 yüzyılın en dikkat çekici bestecilerinden biri olmasını engelleyemedi. Stravinsky’nin ilk ton dışı denemelerinden sonra tavrını biraz daha yumuşattığını söylemiştik. Sanatçının bundan sonraki döneminde yöneldiği akım, yeni klasikçilik; yani neoklasisizm. Bu akımın ortaya çıkmasının aslında çok basit bir nedeni var: öznel ifadenin dizginlenmesi. Çünkü sanatçılar; kendi zevkine ve duyumuna o kadar önem göstermeye başladılar ki, eserlerin; seyirci ile kurduğu diyalog, neredeyse sıfıra indi. Bu kadar hızlı bir değişimin yarattığı kaosta yapılabilecek en mantıklı iş, eskiden güç almaya çalışmaktı. Yeni klasikçilik ise tam olarak bunu yapıyordu. Tonal merkez, melodik gelişim gibi eski değerlere sığınarak yeni bir anlatım yolu oluşturmayı planlıyordu. Igor Stravinsky’nin Türkçeye “Müziğin Poetikası” adıyla çevrilen eserinde, bu konuyla ilgili düşüncelerini çok net bir şekilde ifade eder.

“Özellikle kendisine saf denilen ve öyle olduğuna inanılan müzik, içinde hastalıklı bir kusurun semptomlarını taşıyor ve yeni bir ilk günahın tohumlarını saçıyor. Eski ilk günah, asıl olarak bir bilgilenme günahıydı. Yeni ilk günahsa, deyim yerindeyse, her şeyden önce bir kabul etmeme günahı. Gerçeği ve ondan kaynaklanan yasaları. Yani temel dediğimiz yasaları onaylamama ve reddetme günahı.”

Debussy’nin müziği yalnızca kendi zevkine indirgemesinin ve kuralsız atonal müziğin net olarak reddidir bu. Yaşadığı skandal, son dönemlerde müzik dünyasında olup biten şeyin farkına varmasını sağlamış ve ona şunu öğretmişti: Sanatçının dinleyiciyle bağını tamamıyla koparmasının ne kadar tehlikeli olacağını…Ek olarak, şunu da söylüyor:

“Müzik sanatında, onu algılayan organın sınırlarına tam olarak uyan bir ‘ifade kısıtlaması’ var. Kendisine kısıtlama getirmeyen bir besteleme tarzı, katışıksız bir fanteziye dönüşür.”

Aslında bu yasa meselesi, herkesin farkında olduğu bir durum. Schönberg de bunun farkındaydı ve bunun için atonal müzikte kullanılabilecek bir kuram açıklamıştı. Stravinsky; yeni klasikçi dönemden sonra, belki yine ton dışı müziğe döndü ama Schönberg’in açıkladığı kuramı uygulayarak müzik yazımına devam etti. Hatta bu kurama kendi gizli yöntemlerini de eklemişti. Yani kendini yine kısıtlamıştı. tamamıyla özgür ve kendi hazzının peşinden giden bir gruba, karşı bir tepki ortaya koymuştu. Bu yüzden; her ne kadar hayatının farklı dönemlerinde farklı tarzlara yönelmesi eleştirilse de onun düşüncelerini kendi kaleminden okumuş biri olarak; kendi içinde bir tutarlılığa sahip olduğunu net bir şekilde söyleyebilirim.

Öte yandan, Stravinsky; Petersburg Üniversitesi’nde hukuk ve felsefe okumuştu. Bu yüzden, kitabı okuduğunuzda; felsefi bir metin ile karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Onun felsefi yönünden dolayı, temellendiremediği bir şeyin peşinden gitmesi zaten beklenilemez. Ayrıca şöyle bir ayrıntı da var ki; onun gençlik yıllarında, bestelerini ilk defa dinlettiği Rimsky Korsakov; Stravinsky’i kendi yanına özel öğrenci olarak alacak kadar beğenmiş aynı zamanda ona; geleneksel akademik eğitim almaması için, konservatuvara girmemesini söylemişti. Bu yüzden, o, ne tam bir gelenekçi ne de bütün kuralları yıkmak isteyen bir modernistti. Bir orta yolcuydu…

Her ne kadar farklı dönemler geçirmesi tutarsızlıkla suçlanmasına sebep olsa da, o; hem icracı, hem besteci, hem de müziğin felsefi yönüyle ilgilenen bir düşünürdü. İlk gösterimi bir skandal yarattıktan sonra “Bahar Ayini”; 20. yüzyılın en önemli eserlerinden biri haline gelerek, onu; müzik tarihinin en önemli figürlerinden biri yaptı. Eserlerinin devrimci yanı ve modern sanata dair getirdiği eleştiriler, bugün hâlâ tartışılıyor. Eğer onun hayatı ve müziği hakkında sizin de söylemek istedikleriniz varsa lütfen yorum yapmaktan çekinmeyin.

Bir sonraki videoda görüşmek üzere.

Sevgiler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir