Erik Satie | Deli Mi…? Yoksa Dâhi Mi…?

Bir müzik besteleyeceksiniz ve sahne dekorlarını Pablo Picasso tasarlayacak ve sahnelenmesi olaylı geçtiği için 8 gün kültürel anarşi suçundan dolayı hapis yatacaksınız. Bu hikaye tabii ki okuduğum en enteresan karakterlerden biri olan, Erik Satie’ye ait. İşte onun eksantrik yaşamından sadece birkaç örnek:

  • Satie; her sabah 7.18’de kalkıp 22.37’de uyurdu.
  • Eserlerine ilginç isimler veriyordu. “Kurumuş Cücükler” gibi…
  • Kendini müzisyen olarak görmüyor ve uğraşını “Sesbilimsel grafiker” olarak tanımlıyordu.
  • Yazdığı parçaların bir formu olmadığı yönünde eleştiri alınca, bir sonraki eserinin adını “Armut Formunda Üç Parça” olarak belirledi.

Tabii ki onun bu tavrı ciddi kesimler tarafından hiç hoş karşılanmadı. Zaten kendisi de ciddiyeti hoş bulmuyor; oldukça uyumsuz, alaycı ve bohem bir yaşam tarzını benimsiyordu.Fakat onun bu tavrından dolayı bestelerini ya da buluşlarını hafife almamak gerekir. Çünkü yenilikçi fikirleri her ne kadar enteresan gözükse de, gerçekten yeni bir şeyler söylüyordu.

  • “Sabahları 7.18’de kalkarım.”
  • “10.23 – 11.47 arası yaratıcı saatlerimdir.”
  • “12. 11’de öğle yemeğine otururum ve 12.14’te masadan kalkarım.”
  • “13.19 ve 14.53 arası arazimde at binerim.”
  • “15.12 – 16.07 arası ise yine yaratıcı saatlerimdir.”
  • “16.27 ve 18.47 arası çeşitli işlerle uğraşırım. (eskrim, düşünmek, hareketsizlik, ziyaretler, yüzme ve bunun gibi…)”
  • “19.16’da akşam yemeğine otururum ve 19.20’de kalkarım.”
  • “20.09 – 21.59 arası nota okuması yaparım ve 10. 37’de yatağa girerim.”

Erik Satie; 7 Mayıs 1866’da, Fransa’da dünyaya geldi. Eserleri, caz ve popüler müziği önemli ölçüde etkiledi. Fakat maalesef o, yazdığı eserlerle adını pek duyuramamıştı. Son dönemlerde sosyal medyada bazı eserleri çok popüler olsa da, kendi döneminde müziğinin etkili olduğu söylenemez. Aslında o, çevresini ve Fransız müzisyenleri daha çok buluşlarıyla etkilemişti. 1883’te Paris konservatuvarına giren besteci, daha ilk yılında okulu bırakmıştı. Zaten onun karakteri, okul hayatı için pek uygun sayılmazdı ve kendisi de bu durumun bir hayli farkındaydı. Satie, okulu bıraktıktan sonra bir kabareye üye oldu ve burada piyano çalmaya başlayarak geçimini sağlamaya çalıştı. O dönemde kabareler, küskün aydınların yeriydi. Toplumla barışamayanların, uyumsuz ve alaycı bir yaşamı tercih edenlerin…Herhalde böyle bir yere en uygun kişiliklerden biriydi, Erik Satie ve burada bu küskünlüğü, uyumsuzluğu temsil eden kendine özgü piyano parçaları yazdı. Bir efsaneye göre; 1890 yıllarında bir akşam kabarede çalarken, Debussy ile tanışmıştı ve yaptıkları konuşmada, keskin düşünceleriyle; Debussy’yi de etkilemişti.

1905’te Schola Cantorum’a girmiş ve Albert Roussel ile kompozisyon çalışmaya başlamıştı. 1908’e kadar süren bu eğitimin yanı sıra, Paris’te; Debussy, Pablo Picasso ve Jean Cocteau ile arkadaşlık kurmuş ve onların beğenisini kazanmıştı. Hatta “Gymnopédies” adlı eserlerinden 1. ve 3. yapıtlarını, Debussy orkestralamış ve en önemli eserlerinden biri olan “Geçit” bale müziğinin dekorlarını ise Pablo Picasso hazırlamıştı. Öyküsünü Jean Cocteau’nun yazmış olduğu bu bale, izleyiciler arasında bölünmelere neden oldu. Bazıları bu eseri yenilikçi ve sıra dışı olduğu için takdir ederken, diğerleri ise onu anlamsız ve kışkırtıcı buldu. Sahnelenen Geçit bölümünde, Satie’nin müziği ile birlikte Dansçılar tarafından bir futbol maçı canlandırılıyordu. Bu sahne bazı seyircilerden tepki aldı ve çıkan kargaşa, büyüyerek sokağa taştı.Satie ise; o gün bir eleştirmen ile yaşadığı tartışma sonrası, yetkililer tarafından gözaltına alınmış ve kültürel anarşi suçundan dolayı 8 gün hapis yatmıştı.

Satie’nin kişiliğinde mistik bir yön de vardı ve onun bu yönü, bazı topluluklar ile arasında geçen inişli çıkışlı ilişkilere sebep olmuştu. O dönemde Gül Haçlılar adı altında birtakım gizli topluluklar vardı. Bu toplulukların genel iddiası, eski zamanlardan aktarılan ezoterik bilgeliğe sahip oldukları yönündeydi. Satie de bu topluluğa üye oldu ve hatta bu gizli topluluk için birkaç müzik de besteledi ama bu üyelik kısa sürdü. İlerleyen yıllarda, Katolik tapınağından yönetici olan Josephin Pelodin ile tanıştı ve bu sefer onun takipçisi oldu. Daha sonra, kendisine yaraşır bir şekilde burayla da anlaşmazlığa düşen Satie; en sonunda özgürlüğünü ilan etti ve 1893 yılında, kendi kilisesini kurdu. Kendisi, bu kilisenin tek üyesiydi.

Onun müziğine bakacak olursak, buradaki ilginç şeyler; bence parçalara verdiği isimler ile başlıyor: “Kurutulmuş Embriyolar”, “Otomatik Betimlemeler”, “Kurumuş Cücükler”, “Pörsümüş Prelüt” gibi…Elbette ki tüm bunlar, onun alaycı kişiliğinin bir yansıması ama onun bu tavırları, bazı müzisyenler için; bazen katlanılamaz seviyelere ulaşıyordu. Biliyorsunuz ki, müziğin tamamı notaya dökülemez.Bu yüzden besteciler, bazı şeyleri yazı ile belirtirler. Mesela parçanın hangi tavırla çalınması gerektiğini; “tatlı tatlı”, “sakin” ya da “neşeli” gibi ifadeler ile müzisyenlere aktarmaya çalışırlar. Satie’nin yazdığı notalara bakan müzisyenler ise garip talimatlar ile karşılaşırdı. “Çok hastalıklı bir şekilde” veya “Yumurta gibi hafif”.

Onun “Vexation” adlı eseri, 840 defa çalınacak sekiz ölçülük tek bir motiften oluşuyordu.Eserin icrası 18 saat süreceği için, Satie; ömrü hayatında bu işi üstlenecek Bir müzisyen bulamadı.Bu eserin icrası, ancak 1963’te John Cage’in New York’ta düzenlediği bir organizasyonda 10 piyanistin 2 saatlik nöbetleriyle icra edilebildi.Gelelim Satie’nin müzik anlayışına…

“Kime sorarsanız sorun…Benim müzisyen olmadığımı söyleyecektir,ve bu doğrudur! Kariyerimin başından bu yana, kendimi Sesbilimsel grafiker olarak tanımladım. Benim işim, tamamen sesbilimi ile alakalı. Bence sesbilim, müzikten üstün bir şeydir ve gelecek bu alanda yatmaktadır.”

Satie; gösterişi sevmez, duygusallıktan uzak durmak isterdi. Bu yüzden müziği bu elementlerden ayırarak, müzik denilen şeyin özünü bulma gayreti içerisindeydi. Bestecinin; gösterişi, ciddiyeti, geleneksel kuralları, aşkın anlamları bir kenara atmasını tamamıyla anlayabiliriz. Ama müzikten duyguyu da söküp atmaya çalışması, biraz tuhaf görünüyor. Öyle bir müzik ki içinde hiç duygu yok. Böyle bir şey mümkün mü? Eğer böyle bir şey olsaydı, ona zaten müzik değil; birtakım sesler topluluğu dememiz gerekirdi. Bunun da farkında olan besteci, bu yüzden kendine müzisyen değil; “sesleri dizayn eden bir tasarımcı” diyor. Belki aşırı duygusallığa, romantizme karşı duruş sergileyebilirsiniz. Ama duygunun olmadığı, bir nevi estetik sesler bütünü bir araya getirme fikri; Satie’nin bence en anlaşılmaz tarafı ve bu gayretine rağmen, ürettiği eserlerin bir duygusu olup olmadığı ise sizlerin takdirinde.

Belki bu fikriyle bağlantılı olarak, Satie; dinlenilmeyen müzik hayal etmişti ve bu yönüyle, tarihte “background müzik” yani fon müzik atılımını ilk defa uygulamaya koyan kişiydi. Paris’teki bazı toplantılarda veya sergilerde çalınmak üzere müzikler bestelemiş ve bu eserleri “furniture music” yani mobilya müziği olarak tanımlamıştı.Satie; bu müziklerin performansından önce, dinleyicilerden müziği dikkate almamalarını rica ediyordu. Sonik duvar kağıdı olarak nitelendirdiği bu müzikler, kendini tekrarlayan minimalist motiflerle örülüydü.”Armut Biçimli Üç Parça” bu tarz müziğin örneklerindendir.Ve Satie’den sonra ortaya çıkan ambient müzik ve lobi müziği gibi tarzlarda, kendisinin çok büyük bir payı vardır.

Satie; 1 Temmuz 1925’te, Paris’te bir hastanede, siroz hastalığından dolayı hayatını kaybetti. Ölümünden sonra; gardırobunda birbirinin aynısı olan 12 takım elbise, 84 mendil ve düzinelerce şemsiye bulundu. Onun bu ilginç yönleri, uzun süre müziğinden daha fazla konuşuldu. Tarzı romantizmden, görkemli duygulardan kesin bir kopuşu temsil eder. Eserlerindeki basitlik ve sadelik ise, gösterişten uzak olan kişiliğinin bir yansıması. Onun bu enteresan karakterini, eksantrik yaşamını ve müziği olan bakış açısını tamamıyla anlamak; bir müzisyen olsanız bile, çok zor. Eğer Satie’nin karakteri ya da müziği hakkında sizin de birtakım açıklamalarınız var ise, lütfen paylaşmaktan çekinmeyin.

Bir sonraki videoda görüşmek üzere.

Sevgiler!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir