Çaykovski | 19. yy’da ‘Eşcinsel’ Bir Rus!

Kuğu Gölü balesinin bestecisi Çaykovski, henüz çok gençken cinsel olarak hemcinslerine yönelim gösterdiğini fark etmişti. O dönemin Rusya’sında bu durumun açığa çıkmasından çok korktuğu için, gizlenmek amacı ile evlenme kararı almıştı ama daha evliliğin ilk gününde bu yaptığının büyük bir hata olduğunu anlamış, kendini Moskova Nehri’nin buzlu sularına atarak intihar girişiminde bulunmuştu. Neyse ki bu girişimi başarısızlıkla sonuçlandı ama Çaykovski bu evliliği sürdüremeyeceğini anlamıştı ve çözümü kaçmakta buldu. Kısa bir süre sonra, eşini bir daha görmemek üzere terk etti. Fakat boşanmaları tam 16 yıl sonra olacaktı. Bir mektubunda hikayesini şu sözlerle anlatır:

“Ancak şimdi, özellikle de evlilik hikayemden sonra, nihayet ‘doğam gereği olduğum şeyi’ reddetmekten daha sonuçsuz bir şeyin olmadığını anlamaya başladım.”

Ölüm sebebi resmi kayıtlarda kolera olarak geçse de Çaykovski’nin vefatı eşiyle ayrılmasından 2 ay gibi kısa bir süre sonra olduğu için, bunun bir intihar olduğunu düşünenler hala var. Peki bu savın gerçeklik payı var mı? Yoksa Çaykovski yıllar içerisinde sosyal normlarla beraber yaşamanın bir yolunu bulmuş muydu?

1840 Watkins doğumlu sanatçı, henüz 4 yaşındayken, küçük kız kardeşi için ufak bir parça bestelemiştir.Her ne kadar müziğe yoğun ilgi duysa da, Çaykovski’nin çocukluk döneminde Rusya’da müzik eğitimi veren bir okul olmadığı için, ailesi onu kamuda görev alması için yönlendirmişti.Rus besteci, hukuk eğitimi almak üzere 12 yaşında evinden 1300 km uzaklıktaki hazırlık okulunda 2 yılını geçirmiş bundan sonra da kalan 7 yıllık eğitimi için, İmparatorluk Hukuk Okulu’na geçmiştir. Bu okulun son yıllarında müzik dersleri almaya başlasa da mezun olduktan sonra kamu görevinde çalışmaya başlamıştır.1861 yaz aylarında ilk kez Rusya dışına çıkıp Almanya, Fransa ve İngiltere’yi ziyaret eden Çaykovski, aynı yılın Ekim ayında, yeni kurulan Rus müzik derneğindeki derslere katılmaya başladı. Petersburg Konservatuvarı bir sonraki yıl açıldığında, Çaykovski de ilk öğrencileri arasında yer alacaktı. Hayatını müziğe adamaya karar verdikten sonra, katip olarak çalıştığı Adalet Bakanlığı’ndan istifa etti. 1865’te konservatuvardan mezun olan Çaykovski, mezun olduktan kısa bir süre sonra, ileride “Moskova Konservatuvarı” adını alacak olan Rus Müzik Derneği’nde müzik teorisi dersleri vermek üzere Moskova’ya taşındı.Moskova, onun evlilik hikayesinin de yaşanacağı yer olacaktı.

Çaykovski’nin özel hayatı tabii ki bunalımlarla dolu. Cinsel yöneliminin duyulmasından duyduğu korku, ilk başlarda onu fazlasıyla yoruyordu. Öte yandan küçük kardeşi de aynı yönelimdeydi ve bunun gizli kalması zorunluydu. Evliliği de zaten bir gizleme aracı olarak görmüş fakat ilişkisini sürdürememişti. Yaşamındaki en önemli ve tek kadın, Madame Nadezha von Mec adında bir Rus asilzadesiydi. Madame Mec’in önceki eşi sanayiciydi ve kocasının ölümünden sonra büyük bir mirasa sahip oldu. Bu miras, kendisine maddi bağımsızlık sağladı. Müziğe yoğun ilgi duyan asilzade, Çaykovski’nin eserlerine hayranlık duyuyor ve besteciye hem maddi hem de manevi destek olmak istiyordu. Bu ikili, hiç karşılaşmamış, sadece mektuplaşarak ilişkilerini sürdürmüşlerdir. Çünkü kendi cinsel yöneliminin farkında olan ve bunu da yavaş yavaş kabullenen Çaykovski, bu sefer kendisi için tehlike oluşturabilecek bir ilişki yaşamak istemiyordu. Uzun mektuplaşmalar sonunda aralarında güçlü bir sanatsal bağ ve karşılıklı saygı oluştu. Madame Mec onun hamisi olduktan sonra Çaykovski, 1878’de çalıştığı konservatuvardan istifa etti ve tüm zamanını müzik yazmaya adadı. Onların bu edebi mektupları çok ciddi bir büyüklüğe sahip tarihsel kayıtlardır. Bu yazışmalarda birbirleriyle siyasetten ideolojiye, yaratıcılığın psikolojisinden dini inanç ve aşkın doğasına kadar, görüşlerini geniş bir konu yelpazesinde açık yüreklilikle paylaşmışlardır. Bu ilişki, Madam Mec’in maddi durumunun kötüleştiğini ve bir felaketin eşiğinde olduğunu söyleyen mektubuna kadar tam 14 yıl sürdü. Bundan sonra yazışmalar seyrekleşti ve en sonunda tamamıyla kesildi.

Çaykovski’nin müziğine bakacak olursak…Yaşamı boyunca Rus müzisyenler, onun tarzına yeteri kadar milliyetçi olmadığı gerekçesiyle saldırmışlardır. Oysa o da tıpkı Rus Beşleri gibi, halk ezgilerini çokça kullanıyordu. Bu yönüyle suçlanamazdı. Fakat Çaykovski’nin öğretmeni Anton Rubinstein, Avrupa’nın klasik harmonisinden yola çıkılması gerektiğini düşünüyor ve eğitimini bu yönde uyguluyordu. Bu yönünden dolayı, Rus Beşleri arasında yer alamadı. Çünkü milliyetçiliği yeterli seviyede görülmüyordu. Aslında o, hem bir Rus milliyetçisi hem de parlak, teknik becerilere sahip bir Batılıydı. Müziği, entelektüel derinlik iddiası taşımaz. Ancak; insan kalbinin sevinçlerini, aşklarını ve üzüntülerini çarpıcı ve dokunaklı bir samimiyetle aktarır. Zaten kendisinin de “Meslek olarak besteciliği seçmiş bir kişinin, duygularını bütün yoğunluğuyla yapıtlarına yansıtması gerekir.” ifadesiyle söylemek istediği buydu.

Onun melodilerini genelde herkes sever. Aslında kendisine yapılan yapıtlarının derinliği olmadığı yönündeki bazı eleştirilerin sebebi, bu genel beğenidir. Ama öte yandan, eğer dikkatli bakılırsa; senfonileri, konçertoları, senfonik şiirleri, bale müzikleri hem işçilik hem de anlatım bakımından çok seçkin eserlerdir. Dahası, Çaykovski; baleye senfonik müzik seviyesinde bir tasarım bütünlüğü getirmiştir. Bu amaçla bir senfoninin büyük ölçekli yapı anlayışını kullanmış, kendisinden önce yazılan balelerdeki daha rastgele ve dekoratif düzenden farklı olarak, kümülatif bir amaç hissi yaratmak için birbirlerini izleyen danslar düzenlemiştir.

İlk sol minör senfonisini 1866’da, ilk operasını ise 1869’da tamamladı. Voyvoda operası, Çaykovski’nin eserlerinin Batıcı yanını hiçbir zaman takdir etmeyen Rus Beşleri tarafından bile iyi karşılandı. 1869’da, Shakespeare oyununun dramatik yapısını yansıtmak için yazdığı Romeo ve Juliet, Çaykovski’nin besteleri arasında Standart Uluslararası Klasik Repertuvarı’na giren ilk eser oldu. 1874’ün sonunda, prömiyeri Boston’da Hans von Bülow’ün solistliğinde yapılacak olan Si bemol minör 1. piyano konçertosunu yazdı. 1876’da ünlü bale üçlemesinin ilki olan Kuğu Gölü’nün bestesini tamamlamıştı ve üretim ile geçen yılların ardından rüştünü iyiden iyiye ispatlamış olan besteci, 1893 yılında Cambridge Üniversitesi’nden fahri doktora unvanını aldı.

Çaykovski’nin özel hayatı, cinsel yönelimi onu bunalıma sürüklese de, o; müziğe olan tutkusu ile sosyal yaşamda var olmanın bir yolunu bulmuştu. Kendisiyle barışmış, ömrünü besteleme adamış ve müziğin peşinde geçirdiği ömrün bir meyvesi olarak, eserleri uluslararası arenada geniş bir kitleye ulaşmıştır. Rusya, Avrupa ve Amerika’da pek çok kez konser veren sanatçının eserleri, günümüzde de hala Klasik Müzik Repertuvarı’nın önemli bir bölümünü oluşturuyor.

Bir sonraki videoda görüşmek üzere. Sevgiler!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir