Richard Wagner: II. Abdülhamid’in Desteklediği Alman Besteci

Müzik; geleneksel, tutucu bir tavırla mı ele alınmalı, yoksa değişen ve gelişen bir faaliyet olarak mı görülmeli? Bu şıklardan ikincisini şiddetle savunmuş, dönemin alışkanlık ve beğenilerine çok ciddi karşı duruş sergilemiş bir isim: “Richard Wagner”

Onun bu yenilikçi fikirlerine karşı duran hatrı sayılır bir kitle olsa da; Wagner kendisine sadece çevresinden değil, farklı ülkelerden bile destekçi toplayabilecek bir başarıya ulaşmıştı. Onun eserlerinin tanıtılması ve korunması amacıyla “Wagner Dernekleri” adı altında topluluklar oluşturuldu. Hatta bu derneklere son dönem Osmanlı padişahlarından II. Abdülhamid’in de destek verdiği biliniyor. Yazdığı eserlerin yanı sıra felsefi ve politik görüşleriyle de ön plana çıkan bu bestecinin yaşamın bir de yakından bakalım.

“Ben, öteki insanlar gibi yaratılmamışım. Parlaklığım, güzelliğim ve ışığım olmalı. Dünya, bana ihtiyacım olan şeyleri borçlu. Ustan “Bach” gibi sefil bir orgçu maaşıyla yaşayamam.”

1813 yılında Leipzig’de dünyaya gelen Wagner, çocukluk ve ilk gençlik yıllarında amatör Bir müzisyen olarak kalmış ve edebiyat ile ilgilenmiştir. Bu durum, onun sanat düşüncelerini etkileyen bir etmen olarak kabul edilebilir. Çünkü; daha sonra göreceğimiz gibi, onun sanat anlayışı bütünlükçü bir felsefe içeriyordu. Müzik dünyasındaki ilk denemelerinden sonra hemen operaya yönelen sanatçının

opera dışında çok az yapıtı bulunuyor. Bu, ona ve fikirlerine karşı duranların en çok eleştirdiği noktalardan bir tanesi. Hatta Robert Schuman, bu durumu bestecinin yetersizliği olarak görmüş. Ama belki de bu Wagner’in bilinçli bir seçimiydi. 

20’li yaşların başında Riga’da orkestra yönetmenliğine başlayan besteci; burada tiyatro oyuncusu olan Minna Planer ile evlenmiş, ve buradaki Opera ile sözleşmesi bitince, yeni bir şeyler bulma umuduyla eşi ile beraber Paris’e gitmiştir. Fakat Paris, Wagner ve eşi için iyi bir değişim olmadı. En bilindik eserlerinden biri olan “Uçan Hollandalı” adlı operasını burada sahneletememiş, ve geçimini sağlamak için aldığı borçları ödememesi sebebiyle kısa bir süre hapis yatmıştır. Bu üzücü süreçten sonra Almanya’ya dönen Wagner’in talihi, Dresden Operası tarafından kabul edilmesiyle açıldı. Uçan Hollandalı’nın 1843’teki başarısı ona Paris’teki kötü anılarını unutturmuştu. 

Wagner’in politik görüşleri 1848’deki Devrim Hareketleri ile başlar. O dönemdeki sol görüşlerden etkilenip bir derneğe üye olan Wagner hakkında başkaldırı eylemlerine katılma suçu ile tutuklama kararı çıkar. Paris’ten sonra Almanya’da da tutuklanmak istemeyen besteci, bu durumdan kurtulmak için Weimar’a kaçmış ve arkadaşı Liszt’in yardımı ile İsviçre’ye geçmiştir. Wagner; İsviçre’deki bu dönemde Beste çalışmalarının yanı sıra, günümüzde de hala tartışılan sanat yazılarına odaklanarak, hem iddialı hem de her biri uzun bir dizi makale yazdı. “Geleceğin Sanat Eseri” adlı denemesinde, sanatın gelişmesi ve evrimleşmesi gerektiğini savunurken, “Gesamtkunstwerk” yani “bütünsel sanat eseri” kavramını ortaya atarak, farklı sanat disiplinlerinin bir araya getirilmesiyle bütünsel bir sanat deneyimi oluşturmayı amaçlıyordu. Wagner, operada; tiyatro, edebiyat, şiir ve müziği birbirinden kopuk ögeler olarak değil, birbiriyle kaynaşmış ya da kaynaşması gereken şeyler olarak görüyordu. 

Tarihte pek çok kez görüldüğü üzere, istediği kadar daha iyiye doğru bir yol olsun, her değişim; ilk önce bir direnç ile karşılaşır. Şu bir gerçek ki, Wagner’in müziğini hoş karşılamayan çok ciddi bir kesim vardı. Kullandığı armonileri kabul etmeyen ve melodilerini basit ve gürültülü bulan… Ama sanat ve politik görüşleri eserlerinden daha çok tepki toplamıştı. O yüzden “Geleceğin Sanat Eserleri” makalesinden sonra, kendisi ve arkadaşı Liszt hakkında “Şimdinin Değil Ama Geleceğin Bestecileri” diye alaycı lakap takılmış, fakat bu iki besteci; lakabı onur sayarak kabullenmişlerdir.

Tüm eleştirilere rağmen Wagner, sonunda aradığı reklam ve pazarlama desteğini bulmaya başladı. Onun eserlerini ve düşüncelerini tanıtmak ve desteklemek amacıyla “Wagner Dernekleri” kuruldu. Bu derneklerin temelde dört farklı düşüncesi vardı.

  • Bütünsel sanat eseri, yani geleceğin sanat eseri.
  • Mitlerin insanların kolektif bilinçaltını etkileyen güçlü araçlar olduğu ve eserlerde kullanılması gerektiği.
  • Sanatın, sadece estetik bir zevk aracı olmanın ötesinde, toplumsal ve politik bir rolü olduğu.
  • Geleneksel formu eleştirip; müziği, dramayı ve sahne tasarımını daha organik bir şekilde birleştiren yeni bir opera anlayışı.

Bu derneklere katılan kişiler tek bir ülke ile sınırlı değildi. Hatta toplanan kredilerin yüksek olanlarını karşılayanlar arasında; Bavyera Kralı, Avusturya İmparatoru, II. Abdülhamid ve Mısır Hidivi vardı. Wagner’in düşünce dünyası burada da bitmiyor tabii ki.

Bunların haricinde anti-semitik görüşlerini kaleme aldığı “Müzikte Yahudilik” makalesinde, Wagner; açıkça Yahudi halkını küçümsemiştir. Alman kültürünü korumaya yönelik çağrı yaptığı yazısında, Yahudi müziğinin Alman kültürünü yok etme eşiğine doğru sürüklediğini söylerken, Yahudilerin zaten kötü bir müzik anlayışı olduğunu ileri sürüyordu. Bu yönüyle tanındığı için, Wagner’in 1883’teki *lümünden pek çok sonra bile, II. Dünya Savaşı sırasında, *lmek üzere gaz odalarına kapatılmış Yahudi halkınaNazi subayları tarafından Wagner’in eserleri dinletildi. Wagner politik ve felsefi görüşlerini ömrü boyunca birkaç kez değiştirmiş, iddialı açıklamalarda bulunmuş, ama değiştirmesine rağmen onları saklamaktan ya da dogmatik bir şekilde savunmaktan hiçbir zaman geri kalmamıştı. O elbette sadece bir besteci değil, bir sanat kuramcısıydı. Çünkü; felsefe, plastik sanatlar, müzik, edebiyat… Bu sanatların hepsiyle derinden ilgileniyordu. Çağının alışkanlık ve beğenisine düpedüz karşı çıkmış, ve bundan dolayı yapıtları bu karşıtlığın simgesi haline gelmişti. Kendisi hakkında yapılan en büyük eleştirilerden biri; “İham yavanlığı ve yoksunluğunu felsefi bilgisinin zenginliğiyle örtmeye çalışan bir kuramcı” ifadesidir. Ama onun müzik dünyasında yaptıklarına bir göz atarsak, bu ifadelerin biraz ağır olduğunu savunabiliriz.

Her şeyden önce, şu oldukça açık; Wagner, uzun emeklerinin sonunda eserlerini başarıyla sahneletirken, bir şeyleri değiştirmeyi zaten başarmıştı. Bazılarınıza biraz zorlama gibi gelebilir ama onun bu görüşleriyle bugünkü sinema sanatı arasında bence çok fazla benzerlik var. Günümüzün en etkili sanatı, takdir edersiniz ki, sinema. Ve o da bütünlükçü bir anlayış içeriyor. Müzik, dramatik anlatı ve sahne tasarımı gibi unsurları birleştirerek bütünsel bir eser vermeyi amaçlıyor. Bu sebeple, yapmaya çalıştığı şey Wagner’in felsefesinden aslında çok da farklı değil. Elbette ki günümüzdeki teknolojik imkanlar çok fazla, fakat; Wagner’in “Geleceğin Sanat Eseri” makalesinde, ilerlemeci bir anlayış ile sunduğu şey bugün gerçekleşiyor dersek, bence yanlış bir laf etmiş olmayız.

Ayrıca eserleri ve düşünceleri bir yana, armoni dünyasında, Wagner Armonisi ile Liszt’te görülen yeni anlayışı tam anlamıyla gerçekleştirmesi; orkestrada ses gücünü artırmak için bazı yeni bakır üflemeli çalgılar geliştirmesi, onun ne kadar çok yönlü bir sanatçı olduğunu gösterir. Dogmatik görüşleri ya da aykırı bir kişiliği olduğu için onun bu yanlarını yadsımak, bence kendisine yapılmış büyük bir haksızlık gibi duruyor. Ve tüm bu ayrı alanlarda çalışmalarını yaparken, başarmak istediği tek şey; aslında, idealine sıkı sıkıya sarılmış her sanatçı gibi, bütünsel sanat eseri düşüncesini gerçekleştirmekti. Görüşlerinden bazıları gülünç, bazıları kötü, bazıları yenilikçi olsa da; yaptıklarının 19. yüzyıl sonunda özellikle Almanya’da bir düşünce iklimi oluşturduğuna dair hiçbir şüphe yoktur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir