Dinlenilmeyen Müzik; Film Müziği

Sahneye eşlik eden müzik, çoğu zaman izleyicinin dikkatini çekmez. Hemen hemen herkes film müziğini filmde çalan şarkı olarak tanımlıyor. Peki bu işin aslı astarı nedir, bir bakalım.

28 Aralık 1986’da Lumiere Kardeşler tarafından Paris’de Sinematografın sunumu ile film müziği de başlamış oldu. Görüntü üzerine dönemin popüler klasik eserleri çalınıyor, sahne ile uyumlu uyumsuz doğaçlamalar yapılıyordu. Sahne ve müzik uyumu ile film etkisinin arttığı fark edilince film müziği bestecilerine ihtiyaç duyuldu. İlk film müziği; 1908’de L’assasinat du Duc de Guise filmine Saint-Saens tarafından yapılmıştır.

Görüntü üzerinde senkronize giden, anlatımı güçlendirmek amacıyla özel olarak yazılan müziğe film müziği diyoruz. Amaç bestenin estetik veya teknik yönden zengin olmasından daha çok görüntüye eşlik edebilmesi, duyguyu ve kültürü (ortam) iyi aktabilmesidir. Kişilikler ve olaylar benzer olsa da bir hikayenin Anadolu’da geçmesiyle İngiltere‘nin herhangi bir şehrinde geçmesi film müziğini tamamen farklılaştırır. Enstrüman, ritim ve gamlar.. Her şey değişmek zorundadır.

Film müziğini iki kategoriye ayırabiliriz; jenerik (main title) ve iç müzikler (soundtrack)

Jenerik (Theme-Main Title) Bize hikayeyi genel olarak tanıtan, duygu ve kültür hakkında bir takım çıkarımlar yapabileceğimiz bestedir.

İç Müzik (Soundtrack) Görüntüyle senkronize ilerleyen müzikler. Çoğu müzisyenin müzik olarak kabul etmekte zorlanacağı bir çok ses, ritim ve yürüyüşler sahne üzerinde çok iyi etkiler bırakabilir. Dediğim gibi, önemli olan bestenin kendisi değil sahneye güç katabilmesidir. Bu yüzden film müziğinin geldiği son noktada, son derece basit, yürümeyen, kendini tekrarlayan vuruşlar arasında yüksek tuşe farklı bulunan melodi veya ritimler içermektedir ki görüntünün önüne geçmesin.

Şimdi bu her iki kategoriye de örnek verelim…

İç Müzik: Hector’s Death

Truva filmini izleyenler Hector’un ölümü ile sonlanan Aşil ve Hektor’un düellosununu hatırlıyordur. Sadece müziğe dikkat etmeniz için, sahnenin değil soundtrack’in linkini vereceğim. Buyrun;

Perküsyon ve insan sesi dışında neredeyse hiçbir şey yok. Hikayeye, zamana, ortama ve duyguya bakılınca neden böyle bir seçim yaptığı açıkça görünüyor. Düello esnasında, görüntüyü ufak bir ritimle yürütürken, sahnenin büyüdüğü noktalarda, bir iki yüksek tuş kullanılıp ritme geri dönülmüş. Hektor’un ölümü ile sonlanan sahneye bir kadın sesi, yani bir ağıt eşlik ediyor.

Jenerik: Muhteşem Yüzyıl. Şu linki

 Yine kullanılan enstrümanlar bize, yer ve zaman hakkında bilgi veriyor. Tek düze olmamasının, yani parçada melodilerin sürekli değişmesinin sebebi, anlatılmak istenen duygunun birden fazla olmasıdır. Marş, entrika, savaş, acı, zafer..

Film müziği bestecisinin beyni, genel anlamda, bir müzisyeninki gibi çalışmaz. Daha çok düşünce, hikaye ve kurgu üstüne yapar bestesini. Bir yönetmen, hikayeyi nasıl kendi gözünden aktarıyorsa, film müziği bestecisi de kendi perspektifinden, içselleştirerek, ortaya bir eser çıkarır. Müzikler dinlenilmiyor, isimler bilinmiyor olsa da, bestecinin, izleyiciye bir şeyler hissettirme noktasında oynadığı rol, es geçilebilecek türden değildir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir